20 Ekim 2025 Pazartesi

Korsika'dan Erzurum'a


Her şey bir pazar günü arabayla dolaşırken, çektiğim videoya Spotify'ın bir şarkı önermesiyle başladı.Duyar duymaz vuruldum. "Bu da neyin nesi? Kim bu manyaklar?" dedim. Bir meraktır başladı. 

Önce Şarkı :


Maalesef nette hakkında çok fazla bilgi bulamadım. Ama bulduklarımı özetleyeyim:

* Şarkı "Davia, Sultana Corsa" isimli bir "ipli kukla opera" eserinin 3. perdesinin 2. sahnesine ait. (İpli Kuklalar için Opera - Opéra pour marionnettes à fil- benim hiç bilmediğim bir tür. Ama fikir çok etkileyici. Muhteşem bir birleşim ve görselliktir eminim)

* Müzik ve Yönetmenlik: Jérôme Casalonga ve Henri Agnel
Yorumcu (Davia/Asmae Sesleri): Amina Alaoui (Faslı-Avrupalı müzisyen, özellikle Endülüs müziği yorumcusu)

* 2010 yılında kaydedilmiş ve 2015 yılında yayımlanmış.

* Operanın en çarpıcı özelliklerinden biri, üç dilde (Fransızca, Arapça ve Korsikaca) icra edilmesi. Bu dillerin kullanımı, Davia'nın Korsika (Fransızca/Korsikaca) ve Fas (Arapça) arasındaki kültürel yolculuğunu ve kimlik çatışmasını/birleşimini yansıtıyor.

* Konusu: Aslen Korsika'lı olan bir ailenin, Tunus'da doğmuş kızları Davia, küçük bir kızken köle olarak Fas Sultanı'nın sarayına getirilir. Haremde Ayşe'nin yönetimi altında büyür ve hayatta kalmak için dans etmeyi öğrenir. Kötüler, Davia'nın yükselişini engellemeye çalışır. Davia ise, kaderini bulmak ve efsanevi Dawiya ("Parlak olan") yani Davia olmak için kendi kökenlerinden güç alır. 

* Perdeler ve Temalar :

Perde I: Köken, Çağrı, Sürgün

Principiu ile başlıyor: bir başlangıç çağrısı gibi — sahnenin giriş müziği.

Sahne 1’de “Chjama e rispondi di a fame” başlığıyla, açlık ya da bir ihtiyaç durumu üzerinden karakterin ya da halkın seslenmesi teması var. Bu, hikâyenin kökenindeki zor koşullara işaret ediyor.

Sahne 2 “Lamentu di l’esiliu”: sürgün, yerinden edilme, kayıp temaları. Karakter “evinden uzakta” kalır.

Sahne 3 “U destinu di Marta”: burada bireysel bir karakterin kaderine odaklanılıyor — özgürlük, seçim, zorunluluk… Marta’nın kendi rolünü bulma mücadelesi.

Analiz Notları: Perde I, karakterin ya da toplumun başlangıç durumunu ve çatışmasını ortaya koyuyor. Köken→yoksunluk→kader gibi bir ilerleme var. Müzikal olarak geleneksel Korsika tınıları ile dramatik öğeler birleşmiş durumda.

Perde II: Çatışma ve Yolculuk

“Timpesta” (fırtına) gibi parçalara işaret edilmiş. “Timpesta” başlığı, doğa metaforuyla içsel ve dışsal bir fırtınayı simgeliyor.

Yolculuk, değişim, içsel dönüşüm temaları bu perdede yoğunlaşıyor.

Analiz Notları: Perde II, bir geçiş evresi. Başlangıçtaki çatışmadan sonra yolculuk başlıyor, karakter ve hikâye hareket hâline geliyor.

Perde III: Çözüm, Kabullenme, Yeni Statü

Bu posta konu alan şarkı “Scene 2: Babbu e figliola” bu perdede yer alıyor.


“Babbu e figliola” (Baba ve kız) sahnesi, nesiller arası ilişki, miras, ayrılık ve yeni rota temasını barındırıyor.

“Babbu e figliola” → Korsikaca’da “Baba ve kızı” anlamına geliyor. 
Babbu = baba (İtalyanca babbo ile aynı kökten gelir)
Figliola = kız evlat (İtalyanca figlia kelimesinin sevgi dolu biçimi)

Bizim dilimizle söylersek "Baba ve Kızçe" gibi bir anlamı var. 

Bu perdede karakterin kökleriyle yüzleşmesi, bir devralma ya da yeni bir kimlik edinmesi söz konusu. Davia, genç bir Korsikalı kadın iken; “sultana” yani bir sultan eşine ve güç sahibi bir kadın figürüne dönüşür.

Analiz Notları: Hikâyenin çözüm kısmı diyebiliriz. Başlangıçtaki ihtiyaç ve zorunluluklardan, mücadeleye ve yolculuğa; ardından finalde kabul ve dönüşüme geçiliyor.

* Şarkımız : 

Bu sahne, bir ayrılık konuşması gibidir. Baba, kızına hayat yolunda yalnız yürümeyi öğretir. Kız ise hem korku hem sevgiyle babasına tutunur. Metnin alt tonunda şu temalar vardır: Aile bağı ve gelenek, Kaderle yüzleşme, Kadının yolculuğu (özgürlük/bağımsızlık), Doğanın sembolik gücü (hayatın zorlukları). Bu sahne, “baba ve kız” arasında geçen dramatik bir zirvedir

* Sözleri (Korsika Dilinde)

Babbu:
Figliola mea, u ventu di l’oceanu ti chjama,
a to strada hè longa, ma u cori ti guida.

Figliola:
Babbu caru, ùn mi lascià sola trà e muntagne,
a to voce mi dà forza quandu l’ombra vene.

Babbu:
Ci hè tempu per l’amore, ci hè tempu per u dulore,
ma ogni passu ch’andà, u to nome serà in l’aria.

Figliola:
Partu oghje, ma ùn ti scurdaraghju mai,
u mare canterà e to parolle à mè.

* Sözleri (Şiirsel Türkçe Çeviri)

BABA:
Kızım…
Rüzgâr denizden sesleniyor yine,
Bir çağrı, bir kader gibi.
Gitmen gerek,
Yolun dalga, yolun taş…
Ama kalbinin ışığı senden önce yürüsün.

KIZ:
Babam…
Ben yalnız kalmaktan korkarım.
Dağlar sessiz, gökyüzü uzak,
Ellerin olmadan nasıl yürürüm ben?

BABA:
Korkma, yavrum.
Her adımında sesimi duyacaksın,
Rüzgârın kıvrımında,
Dalgaların içinde fısıldayacağım adını.

KIZ:
Sesin bana yoldaş,
Kalbim senin nefesinle atar.
Ama gitmek...
Gitmek, bir kalbi ikiye böler.

BABA:
Evet…
Bir kalbi ikiye böler ama,
O iki yarı, birbirini hep bulur gökyüzünde.
Git…
Çünkü bazen sevgiyi korumanın yolu,
Onu özgür bırakmaktır.

(Kız ağlar, ama başını kaldırır. Gözlerinde umut vardır.)

KIZ:
O halde rüzgârla konuşacağım,
Denizle şarkı söyleyeceğim,
Her dalgada adını anacağım.

BABA:
Ve ben her sabah güneş doğarken,
Ufukta seni göreceğim.
Kızım, yolun açık olsun…

(Müzik yükselir. Baba gölgesine çekilir. Kız yavaşça uzaklaşır. Deniz sesi artar.)

* Şarkıyı dinlerken izlenen manzara :



* Meğer bizim Davia, gerçek bir kişiymiş:

Tam Adı Marta Franceschini (Davia veya Dawiya lakabıyla anılır)
Doğum 25 Nisan 1755, Tunus
Ölüm Yaklaşık 1799, Larache (Fas)
Köken Ailesi Korsika'nın Corbara köyünden gelmektedir.
Unvan Fas Sultanı III. Muhammed'in eşi ve etkili bir gözdesi (Sultan Eşi/Sultana)

Davia, Korsikalı Sultan (Sultana Corsa) olarak bilinen Marta Franceschini, 18. yüzyılda Fas Sultanlığı'nda büyük bir etki yaratmış, dikkat çekici bir tarihi figürdür.İşte hayatına dair detaylı bilgiler:

Tam Adı: Marta Franceschini (Davia veya Dawiya lakabıyla anılır)
Doğum: 25 Nisan 1755, Tunus
ÖlümYaklaşık 1799, Larache (Fas)
Köken: Ailesi Korsika'nın Corbara köyünden gelmektedir.
Unvan: Fas Sultanı III. Muhammed'in eşi ve etkili bir gözdesi (Sultan Eşi/Sultana)

Hayat Hikâyesi ve Fas'a Varışı:

Marta Franceschini, Korsikalı bir ailenin çocuğu olarak Tunus'ta doğdu. 18. yüzyıl Akdeniz'inde korsanlık ve köle ticareti yaygındı ve Marta'nın Fas sarayına gelişi de bu dönemin karmaşık koşullarıyla ilişkilendirilir:

Saraydaki Konumu: 

Genç yaşta Fas'a getirildi ve Alaouite Hanedanı'ndan Sultan III. Muhammed (Sidi Muhammed bin Abdullah)'ın (Hükümdarlığı: 1757–1790) haremi'ne katıldı.

Yükselişi: 

Davia, dönemin Avrupalı seyyahlarının da not ettiği gibi, olağanüstü güzelliği, zekâsı ve Avrupalı dilleri konuşabilme yeteneği sayesinde Sultan'ın kısa sürede en gözde cariyesi ve en güvendiği eşi haline geldi.

Fas Sarayındaki Etkisi

Davia, saltanat döneminde siyasi ve diplomatik alanda önemli bir nüfere sahipti

Siyasi Güç: 

Tarihçiler, Sultan III. Muhammed'in özellikle Avrupa devletleriyle ilişkilerde ve bazı ticari anlaşmalarda Davia'nın tavsiyelerine büyük önem verdiğini belirtir. Avrupalı temsilciler, sarayda işlerini halletmek için bazen Davia'nın arabuluculuğunu aramak zorunda kalırlardı.

Korsika Bağlantısı: 

Kökeni nedeniyle, özellikle İtalya ve Fransa (Korsika o dönemde Fransa'ya geçmişti) ile olan ilişkilerde Sultan'ın danışmanı olarak görev yaptı.

Adı: 

Ona verilen Davia isminin Arapça kökenli olduğu ve "aydınlık, parlayan, nurlu" gibi anlamlar taşıdığı düşünülür, bu da saraydaki etkisini yansıtır.

Son Yılları ve Mirası

Düşüşü: 

Davia'nın gücü, hamisi olan Sultan III. Muhammed'in 1790 yılında ölümüyle azaldı. Yeni Sultan döneminde görece bir emekliliğe ayrılmak zorunda kaldı.

Ölümü: 

Hayatının son yıllarını Fas'ın Larache şehrinde geçirdi ve 1799 civarında vefat etti.

Kültürel İz: 

Kendi memleketi olan Korsika'nın Corbara köyünde hala "Fas İmparatoriçesi" olarak anılmakta ve yaşamı, Kuzey Afrika ile Akdeniz'in kültürel ve siyasi sınırlarında var olmuş, efsaneleşmiş bir figür olarak hatırlanmaktadır.

Davia'nın hayatı, o dönemdeki haremin sadece bir yaşam alanı değil, aynı zamanda uluslararası siyasetin sessizce yürütüldüğü bir güç merkezi olduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir.




* Son olarak :

Bugün de Erzurumlu Emrah'tan bir "müstezat" keşfettim. Onu da belki başka bir postta yazarım. Pek janjanlı olmadığından ilgi çekeceğini Davia kadar ilgi çekeceğini zannetmiyorum. Ama onu da dinleyince, "Budur!" dedim. Türkünün ismi;
 
"Aşkın Ezeli Aşıka İlham-ı Hüdadır".  

Bizim incimiz de budur! Heyhat anlayan kaldı mı?" dedim. 

(Müstezat : Her dizesine bir küçük dize eklenmiş, belli vezinlerde yazılmış divan edebiyatı nazım biçiminin adı)

Önce sözleri ve anlamı :

Aşkın ezelî âşıka ilhâm-ı hudâ'dır
bir neş'e-nümâdır
Tahkîk gönül şehrine bir nûr-i zıyâdır
minhâc-ı hüdâdır

Her kimde ki var lezzet-i aşkın cevelânı
eyler deverânı
Anın o semâ'ı dil-i uşşâka cilâdır
hem rûha gıdâdır

Hâce beni men'etme cünûniyyet-i aşkdan
ver dersim o meşkden
Bu cezbe-i aşk âşıka bir özge edâdır
bilsen ne safâdır

Vâiz bana vasfeyleme cennât ile hûru
bilmem o huzûru
Aşık olanın aşk ile matlûbu rızâdır
bâkîsi hevâdır

Zâhid beni ta'n eyleme kim mescide gelmez
râh-ı hakk'ı bilmez
Ben mu'tekifim kûşe-i meyhâne banâdır
mescid de sanâdır

Bir dil ki bilir aşk-ı hakîkat haberinden
söyler eserinden
Elbette o dil beyt-i nazargâh-ı hudâ'dır
kâl ehli cüdâdır

Emrah güher izhâr edip ehl-i hüner ister
ya'nî dürer ister
Hâk-i der-i cânânede gerçi fukarâdır
ammâ şu'arâdır.


Aşk, ezelden beri âşığa Allah'ın bir ilhamıdır,
Bir sevinç gösterisidir,
Gerçekte gönül şehrine doğan bir ışık nurudur,
Doğru yolun (hidayetin) rehberidir.

Kimde aşkın lezzeti dolaşırsa,
O kişi onunla döner durur (yani aşkın içinde yaşar).
Onun o dönmesi (semâ etmesi), âşıkların kalbini parlatır,
Hem ruhun gıdasıdır.

Ey Hoca, beni aşkın deliliğinden alıkoyma,
Bana o aşkın dersini öğret.
Bu aşk coşkusu, âşığa bambaşka bir hâl verir,
Bilsen, ne büyük bir safadır!

Ey Vaiz, bana cennetleri, hurileri anlatma,
Ben o huzuru bilmem.
Âşık olanın dileği, aşk ile Allah'ın rızasını kazanmaktır;
Gerisi boş bir hevestir.

Ey zahit (dindar kişi), beni kınama, camiye gelmiyor diye;
Sen hakkın yolunu bilmiyorsun.
Ben meyhanenin bir köşesinde itikâfa çekilmişim;
Mescid senin, meyhane benim ibadet yerimdir.

Bir gönül ki, hakikî aşkın sırrını bilirse,
O gönül, sözlerinde onun izlerini gösterir.
Elbette o gönül, Allah’ın nazar ettiği bir evdir;
Sadece sözle konuşan (kal ehli) ondan uzaktır.

Emrah, cevherini ortaya koyar, ehil olanları ister,
Yani inci (gerçek sanat) arayanları.
Sevgilinin eşiğinin toprağında her ne kadar fakir olsa da,
Onlar aslında şairlerdir.


4 yorum:

  1. Davia‘yı ve yaşamının ilginçliğini daha da keşfetmek için bu yazıyı okumak harika bir başlangıç oldu.Artık şunu tekrar etmekten o kadar çok utanır oldum ki; sık sık bu cümleyi kurarken yakalıyorum kendimi :
    -Ne hayatlar varmış be…
    Hayatı ilginç kılan,katlanılır kılan da bu değil mi zaten diyorum sonra.Akıllı aptalların içinde kendi salaklığımla başbaşa kalmakta ayrı bir bilinç ya da farkındalık.Cümle sonuna ünlem işareti koymuyorum.
    Ne hayatlar varmış be .Beklenilmez olan temizinden ve hayırlısından gelsin tüm temizlere ve temiz kalmak isteyenlere.
    Bu Davia ablanın hikayesini de kafamda Carlos Saura rejisi ile çekip bitirdim şu an.Yoksa Solanas mı reji koltuğuna otursaydı…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte gerçek bir sinemasever yorumu.
      Benim tercihim Solanas olurdu.

      Uykum çok gelmese, uzun uzun yazmak isterdim.

      Sil
  2. ya ne güzel söylemiş Mükerrem Kemertaş, insanın dinledikçe dinleyesi geliyor..sanki meşk meclisinde şerbet ikram ediyorlar öyle bir his

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Emrah güher izhâr edip ehl-i hüner ister
      ya'nî dürer ister" demiş Erzurumlu Emrah.

      Ehl-i hüner ve dahi dürer siz olsa gereksiniz.

      Sil