19 Ekim 2025 Pazar

Kasım ayında hangi çiçekleri toplayacaksın ihtiyar?

 

November (Kasım) - 2017

"İnsan, ruhunu ısıtamadığı yerde Şeytan’la pazarlık eder."

Kasım’ın sisinde geçen bir hikâye bu.

Rainer Sarnet’in November’ı, soğuk bir köyde değil, insanın içindeki karanlıkta geçiyor. Herkesin ruhu satılık, herkes bir parça eksik. Aşk bile, burada ısıtmıyor; yakıyor, dönüştürüyor, bazen de öldürüyor.

Liina, Hans’a âşık. Ama bu sevgi masum değil; bir içgüdü gibi, ilkel ve çıplak. Aşk onu güzelleştirmiyor, insanlığından soyuyor. Liina sevdikçe insan olmaktan uzaklaşıyor.

Sevgi bu dünyada doymak gibi, ısınmak gibi, sahip olamayacağı bir şeye dönüşüyor. Birini istemek, onun yerine geçmekle aynı hâle geliyor. Ve o an, aşkın kendisi bir tür büyüye, belki de lanete dönüşüyor.

Sarnet’in kamerası aşka dışarıdan değil, içeriden bakıyor. Bir çift gözün bakışında, bir elin titremesinde, bir nefesin buğusunda sevmenin ağırlığı var. Hiçbir şey söylenmiyor ama her şey duyuluyor. Aşk, bu filmde, bir söz değil; bir yankı.

Film, aşkı bir kurtuluş değil, bir yok oluş olarak anlatıyor. O yok oluşun içinde derin bir insanlık var. Çünkü insan ancak sevdiğinde kendini kaybediyor ve yalnızca o kayıpta kendine biraz daha yaklaşıyor.

Siyah-beyaz görüntüler, rüzgârın sesi, karanlığın içinde yankılanan nefesler… Sarnet’in kamerası zamanı değil, ruhun titreşimini kaydediyor. Bir yüz, bir ağaç, bir bakışta aynı keder dolaşıyor. Doğa, insanın aynası gibi: suskun ama dürüst.

Liina sonunda doğaya karışıyor. Belki bu bir ölüm değil; bir dönüş, bir kurtuluş. Kurt oluyor, rüzgâr oluyor, toprağa dönüyor.

Bence film, şunu söylüyor :
İnsan, sevdiği kadar yanar, ama bazen yanmak, yaşamın ta kendisidir.


Tadımlık :

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder