25 Eylül 2025 Perşembe

Gece saat 3:41

The Night Porter (1974)

Beraber sinemaya gidiyoruz. Fuaye alanına giriyoruz. Sen yan yana oturmak istemiyorsun. Tamam, diyorum. Bir kaç koltuk uzağına oturuyorum. Filmi beklemeye başlıyoruz. Sonra bir adam geliyor. Sen eşyalarını alıp kalkıyorsun. Adamın yanına gidiyorsun. Giderken bana bakmıyorsun. Bir şey de demiyorsun. Sadece gidiyorsun. Sanki buraya onunla buluşmaya gelmiş gibi gidiyorsun. Ben oturduğum koltukta kalakalıyorum. Yerimden kalkamıyorum. Oturdukça, içime bir acı çöküyor. Yüreğime bir kıymık batıyor. Hiç bir şey yapamıyorum. Sadece oturuyorum. Acım artıyor. Dayanılmaz bir hal alıyor. Dayanamıyorum. Acıyla birlikte uyanıyorum.

Rüyanın ve uyanıklığın bir farkı kalmıyor. Acım devam ediyor. Karanlıkta boşluğa bakıyorum. Tekrar uyumam gerektiğini düşünüyorum. Uyuyamıyorum. Yenilgiyi kabul ediyorum. Kalkıp elimi yüzümü yıkıyorum. Kahve yapıp, bir sigara yakıyorum. Pencere kenarındaki, koltuklardan birine oturuyorum. Acımı da yanıma çağırıyorum. "Gel bakalım, otur şuraya" diyorum. Karşıma oturtuyorum. Gözlerinin içine bakarak, iki yetişkin gibi onunla konuşuyorum. "Sen Acı'sın, canımı acıtabilirsin. Ama artık böyle yapma, senden korkmuyorum" diyorum. Acım da benim gözlerimin içine bakıyor. Konuşmuyor, yerinden kıpırdamıyor. Sadece gözlerimin içine bakıyor. Biliyorum, o da benden korkmuyor. Bakışlarından anlıyorum.

202 numaralı oda bir anda kalabalıklaşıyor. Bizimkiler geliyor. Kahvem, sigaram, rüyam, kıymığım, acım, alt egom, üst egom, bilinçdışım, personam, gölgem, animam, nefsim, kalbim, ruhum, aklım, bedenim, tutkularım, çocukluğum, gençliğim, yaşlılığım, doğrularım, yanlışlarım, sevgilerim, sezgilerim, öfkelerim, gücüm, zayıflığım, günlerim, yıllarım ve ben; odada oturuyoruz. Sen yoksun. Gece saat 3:41

Gece resepsiyonisti gelip, "Beyler bu ne kalabalık?" derse; ne diyeceğim, bilmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder