9 Ekim 2025 Perşembe

Yansın İstanbul Bu Gece



Söğütlüçeşme Camii'nin altındaki Erdem Camaşırları'nın hemen yanından sokağa giriyorum. Sokağın sonuna doğru, sol tarafta, Turkuaz Cafe var. Turquaz Cafe demişler ama ne turkuaz rengi var, ne de cafe. Burası bir çay ocağı. Hem de en acılısından. 

Hem içeride hem dışarıda sundurmayla kapatılmış küçük bahçesinde en düşük volt ampullerle aydınlatılıyor. Vakit aksamla yatsı arası, hava kararmış. Bahçede ben dahil 6 erkek, her biri tek başına birer masada oturmuş telefona bakıyorlar. Bir masada da iki erkek sohbet ediyorlar. Aslında pek sohbet ettikleri de söylenemez. Çünkü ben masaya oturduğunda beri çay söylemek dışında konuşmadılar. Sadece sigara ve çay içiyorlar. Telefonla da oynamıyorlar. İçeride orta yaşlı bir çift var. Kadın saçlarını tepede topuz yapmış ve alabildiğine ucuz leopar desenli kıyafet giymiş. Adam ondan daha sağlıklı duruyor.

Neyse cafe diyordum. Karşımdaki masada oturan adam, telefonun üzerine iyice eğilmiş bir şeyler yapıyor. Oyun oynuyormuş gibi geldi bana. Kocaman kalın gözlükleri olan irice bir adam. Çayımı yudumlarken adamı izliyorum. Bir adam neden bu saatte yarı karanlık bir çay ocağının bahçesinde oturup çay içer ki? diyorum. Evi barkı, çoluğu çocuğu yok mu? Karnı da mı aç değil? diye aklımdan geçiyor. Tam ben adama bakarken, adam birden çalan şarkıya eşlik etmeye başlıyor. Öyle mırıldanmak da değil, bildiğin şarkı söylüyor adam; 

Kalbim duraksız haykırışlarda
Ne yapsan ayrılamam senden asla
Hafife alma, aşk vurur insana
Bu kadar kolay sanma delikanlım

Allah Allah! diyorum, bu İstanbul da ne acayip şehir.

Nakarat bitince, siyah tabakasını açıp içinden bir dal sigara çıkarıyor. Sigarayı yakıp, tekrar telefonuna geri dönüyor. Ben de çayıma. 

Yan taraftaki nerdivenli sokaktan iki genç aşağı doğru iniyor. Çayım bitiyor. Hesabı ödeyip çıkarken Turquaz Cafe' de Sezen Aksu çalıyor;

Ey aşk...
Derin bir suya dalar gibi
Evin yolunu arar gibi
Annem saçlarımı tarar gibi
Daima sana sığınırım.

Caminin şadırvanında elimi yüzümü yıkıyorum. Şadırvanda bir adam oturmuş, öylece tek başına duruyor. İlerideki bankta başka bir adam dizlerini ovuyor, genç bir kız kollarını kavuşturmuş bekliyor. Ne çok tek başına insan var, diyorum.

İçeri giriyorum. İmam ezandan önce dua ediyor. Gazze'deki mazlumlar için Ya Rabbi, diyor. Bizi bugunlere getiren cümle geçmişlerimize, diyor. Hz. Ayşe'nin mezarından ettiğimiz dualar gibi, diyor. 

Çıkışta nöbetçi eczaneden Parol alıyorum. Aslında aklıma Majezik mi alsam diye geliyor ama vazgeçip Parol alıyorum. Sinemaya doğru yürümeye başlıyorum. 

Filmin başlamasına daha var. Kahve alıp bunları yazıyorum. Filmden önce yetiştirmeye çalışıyorum. Yan masadaki delikanlı , karşısındaki kıza "Mike Tyson'ın bir sözü vardır; Suratının ortasına yumruğu yiyene kadar, herkesin bir planı vardır, diye. Duymuş muydun?" diyor. Kız salak salak gülüyor, "Hayır duymadım, komikmiş" diyor.

Ben yazmaya devam ediyorum. Bir an gülümsüyorum ama kabullenemiyorum. Kıza dönüp "Hayır komik değil. İnan bu hiç komik değil" demek istiyorum. Sonra bu isteğim anlamsız geliyor, nasıl olsa bir gün suratının ortasına yumruğu yiyince anlayacak, diyorum. 

Sigaramdan son nefesi çekip salona geçiyorum. 

Devamı filmden sonra..

La Grazia (2025)

Bir Paolo Sorrentino filmi. Tabi ki başrolde Toni Servillo var. Türü, bilimkurgu. Konusu, yerçekimsiz ortamda yaşamayı özleyen, bir astronotun başından geçenler. 

Sorrentino yine bildiğimiz gibi. Yine "ihtişam" ve "hüznü" kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurmuş. 

Seviyoruz bu tadı.

Filmden bir kare (*) 

* Kuvvetle muhtemel, sinemanın modern ikonik karelerinden biri olacak. Yukarıdaki kare de olabilir. İkisi de olabilir.

Toni, bu filmdeki oyunculuğu ile artık Oscar'ı hak etmiş. Zaten öyle şeyler yazıp çiziyorlarmış. Oscar alır, diyorlarmış. 

Ben Oscar olsam, Toni'ye veririm. Jüri olarak yani. Ödül şeyi.


Filmden sonra, denize karşı sigara içme ihtiyacı hissettim. Dayanılmaz şekilde hissettim. Gittim, içime çeke çeke içtim.

İçime çok çekmiş olmalıyım ki, yansın İstanbul bu gece, dedim. İçimden dedim. İçten de dedim. Ciğerimden.

Deniz (Bostancı'nın denizi)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder